Bacasız Sanayi Turizm
“Bacasız Sanayi Turizm” sözünü ilk sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal Türkiye’nin ekonomik göstergelerine vurgu yapmak için 1980’li yılların sonlarına doğru kullanmıştır.
1996 yılı, mekan Antalya Belek bölgesinde 5 yıldızlı bir tatil köyü ve turizm sektörüne ilk adım attığım yıllar, o dönem turizm tesislerinin sayısı azdı ve yarım pansiyon sistemi vardı. Çalıştığım turistik otele yaklaşık 3 km mesafede Turizm Bankası bünyesinde Turban tesisleri vardı. 1985 yılında Turizm Bankası tarafından finanse edilen ve işletilen TURBAN Belek Sosyal Turizm İşletmesi, ilk tesis olarak açılmıştır. Bu tesis 7.500 hektarlık alanı ile 2.500 yatak kapasitesine sahip, özellikle dar ve sabit gelirlilere, ucuz fakat kaliteli hizmet sağlamak amacı ile kurulmuştur. TURBAN’ın özelleştirilmesinden sonra bulunduğu alana yaklaşık 10 adet turizm tesisi yapılmıştır. Kaynak: (Devlet Planlama Teşkilatı Arşivleri)
Bacasız Sanayi Turizm
Küresel salgından dolayı tüm sektörlerde olduğu gibi turizm sektöründe de ekonomik belirsizlik devam etmektedir. Normalleşme dönemi ile beraber oteller tatilcilere kapılarını açtı veya açılış hazırlığı yapmaktadır. Pandemi dönemi boyunca ekonominin çarklarının durmaması adına hükümet salgınının ekonomik ve sosyal hayata etkilerinin azaltılması için destek paketleri açıklamıştır. Turizm sektörünün yatırımcıları, çalışanları ve tedarikçileri salgının gidişatını öngöremediğinden duruma göre pozisyon alıp, nasıl az hasar ile atlatırımın hesabını yapmaktadır. Ekonominin önemli sektörlerinden biri olan turizm önemli bir istihdam kaynağıdır. Sektörün çıkmaza girmesinin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir. Gerekli tedbirler alınmaz ise turizm sektörüyle birlikte çok sayıda sektörde olumsuz yönde etkilenecektir. Turizm sektörü, pandemi sürecinin belirsizliği yanı sıra kalifiye iş gücünü kaybetme riskiyle de karşı karşıyadır. Dileğim, tüm sektörlerin mevcut sıkıntılı bu dönemden bir an önce çıkması ve az hasar ile atlatmasıdır.
Sözlerimi, alıntı ve anonim olan “Boru Yetmedi” hikâyesi ile bitiriyorum.
İşte o hikâye:
“Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet bir araştırma için arazide bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar.
Ev sahibi onlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılınca hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır. Soba yerden 1 metre kadar yukarda, altındaki dizili taşların üzerindedir. Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair aralarında bir tartışma başlar.
Kimyacı, “Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış.” der.
Fizikçi, “Adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş.” der.
Jeolog, “Burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın olasılığını azaltmayı amaçlamış.” der.
Matematikçi, “Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış.” der.
Antropolog, “Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş.” der.
Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarıda olmasının nedenini sorarlar.
Köylü cevap verir: “Boru yetmedi!”
Ömer KÖSE