Yazarlar

Ben kamyoncunun oğluyum

Ben kamyoncunun oğluyum. Bu cümleyi her söylediğimde insanların gözlerinde beliren o küçümseyici bakışlara çok şahit oldum. “Kamyon şoförünün oğlu olan bir çocuk, ne kadar başarılı olabilir ki?” der gibi bakıyorlardı çoğu zaman. Oysa ben babamın direksiyon başında geçirdiği  o uzun yolların, o bitmek bilmeyen saatlerin ne anlama geldiğini çok iyi bilirim. Kamyoncu olmak sadece taşımak değildir; yükle beraber alınan sorumluluğu, ailesinden uzak geçen geceleri, bir gün bile evde olamamanın yarattığı burukluğu da taşımaktır.

Ben kamyoncunun oğluyum

Babam, hayatını direksiyon başında geçirmiş, yolları kendine meslek edinmiş bir adam. Küçük yaşlarda, o koca direksiyonun arkasında otururken izlerdim onu. Bir elinde sigarası, diğer elinde ise yorgun ama tecrübeli bir tutuşla kavradığı direksiyon. O anlarda babam bana devasa görünürdü. O, sadece bir kamyon şoförü değil, bizim hayatımızı omuzlarında taşıyan bir kahramandı.

Babamın dönüşleri hep heyecanlı olurdu. Kamyonun sesi uzaktan duyulurdu ve ben koşarak kapıya fırlardım. Onu kapıda beklerken hissettiğim mutluluk tarifsizdi. O anlar, yorgunluğunu saklamaya çalışsa da gözlerinde gördüğüm o bitkinlik beni her seferinde derinden etkilerdi. Çünkü biliyordum ki, o sadece direksiyon başında değil, hayatın yükünü de sırtında taşıyordu.

Kamyoncu olmak dışarıdan bakıldığında sadece bir meslek gibi görünebilir. Bir direksiyon, birkaç vites ve uzun yollar… Ama benim gözümde babamın yaptığı iş, bizim hayatımızı ayakta tutan, evimize sıcak ekmek getiren bir kahramanlık destanıydı. Babam, yağmur çamur demeden, kar kış demeden, her gün o yolları aşarken bize umut taşırdı. Belki bir CEO’nun masasındaki kararlar kadar büyük görünmezdi onun yaptığı ama aslında her virajda, her yokuşta hayat mücadelesini veriyordu.

Babamın gözlerinde yorgunluk vardı, ama o yorgunluk hep tatlı bir huzurla sarılıydı. Çünkü o, dürüstlüğün, onurun, emeğin ve alın terinin değerini her zaman çok iyi biliyordu. Her sabah kamyonuna binerken içimde hep bir endişe olurdu; ya bir gün o yollardan dönemezse, ya bir yerde kalırsa… Ama babam hiç korkmazdı. Çünkü o yollar, onun aşina olduğu, artık ezbere bildiği bir hayatın parçasıydı.

Kamyoncunun oğlu olmak demek, erken yaşta sorumluluğu öğrenmek demek. Babamın yokluğunda evdeki eksikliği kapatmayı, anneme destek olmayı öğrendim. Küçük yaştan itibaren, babamın bizim için ne kadar büyük fedakarlıklar yaptığını bilerek büyüdüm. Bazen diğer çocukların babalarıyla her akşam eve döndüğünü gördüğümde içim burkulurdu, ama biliyordum ki babam eve ne kadar geç dönse de, hep en güvenli limandı.

Bugün filmi geriye sardığımda, babamın bana öğrettiği en büyük dersin, hayatın direksiyonunu eline almak olduğunu anlıyorum. O direksiyon ne kadar ağır olursa olsun, ne kadar uzun bir yokuşu çıkarsak çıkalım, pes etmemek gerektiğini öğrendim. Babamın kamyonu, aslında hayatın ta kendisiydi; hep ileri gitmek zorundaydık, geri dönüş yoktu.

Evet, ben kamyoncunun oğluyum. Ve bununla gurur duyuyorum. Babamın verdiği emekle, bize kattığı değerlerle büyüdüm. O uzun yolların, ağır yüklerin arkasındaki fedakarlık, sevgi ve cesaretle şekillendim. Bir kamyonun ardında dönen tekerler gibi, hayat da durmaksızın döner. Babam gibi dimdik, kararlılıkla devam edebilmek, en büyük onurum.

Ben kamyoncunun oğluyum. Ve babamın yükü, aslında hepimizi taşıdı.

Ömer Köse

Bir Cevap Yazın