Çay Hayattır
Çay hayattır… Wikipedia kaynaklarına göre, çayın anavatanı Çin‘dir.
“Çayın ilk yudumlanışı çok eskilere, M.Ö. 2737 yılına, Çin İmparatorluğu’na kadar dayanır. Efsaneye göre Çin’in ilk imparatorlarından Shen Yung , çay bitkisinin tesadüfen sıcak suya düşmesine şahit olur. İmparator, işte bu keşifle birlikte çayın büyüsüne kapılır ve yine efsaneye göre yedi yıl boyunca o bölgede kalarak sürekli çay içer.
Çayın Avrupa’da ilk söz edilişi ise yüzlerce yıl önce, 1559 yılında gerçekleşir. 1606 yılı ise çayın Avrupa’yla tanıştığı yıl olarak tarihe geçer. 1635 yılından sonra, Hollanda ve Fransa, Avrupa’da çay tüketimine öncülük eden ülkeler olurlar.
İlk demlik örneklerinin Çin’den Avrupa’ya ulaşması ise 1650’li yıllarda gerçekleşir.
Çayın Amerika’ya ulaştıran ise Peter Stuyvesant’tır. Bugün New York olarak anılan New Amsterdam’a yerleşen Hollandalı koloniler, Amerika’nın ilk çay tiryakileri olarak tarihe geçerler. Çaya bilimsel adının yani Camelia sinensis’in verilişi ise 1753 yılına rastlar. 1800’lü yıllarda, Avrupa ve Amerika’da yavaş yavaş çay endüstrisi boy göstermeye başlar.” (Kaynak: Wikipedia)
Günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları, yıllar yüzyılları takip eder…
Su hayattır, çaya yarenlik eder…
Çay mutlu kahvaltıların dostu, sıkıntılı anların yoldaşı, şehirler arası yolculukların yol arkadaşıdır…
Çay sosyal sınıf ve kültür ayrımı yapmaz dünya içeceğidir. Hayatın her anında, her yerinde ve her ortamda vardır…
Çayın rengi kırmızıdır, sıcaktır, içten ve samimidir.
Çay zihin açar, kitap okurken hikayenin kahramanı olur…
Çay hayattır, çay candır…
İçilen çayların hepsinin bir hikayesi vardır. Sıcacık ince belli bir bardak çay bazen sizi uzaklara götürür, bazen kararlar aldırır ve bazen de huzur ve mutluluk verir. Çay içimizi ısıtır, dostla içilen bir demlik çayın tadına doyum olmaz, anıların paylaşılmasına vesile olur. Kayıplarımız, kazançlarımız, mutluluklarımız ve üzüntülerimiz kısacası yaşadıklarımız bir bardak çaydır.
Sıcak bir bardak çay pencereden yağan yağmuru izlerken arkadaş olur…
Kendini dinlediğin zaman sana yoldaş olur…
Ruhun çaya yansıması görülebilir, anlayana çok şey ifade eder…
Çay emek ister…
Her şeyin fazlası zarar olduğu gibi, çayın fazlası da zararlıdır.
Çay hayattır…
Sözlerimi, Yahya Kemal Beyatlı’ya ait “Sessiz Gemi” şiiri ile bitiriyorum.
Sessiz Gemi
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.
Ömer KÖSE