Duygusallık kazanacak!
Duygusallık kazanacak mı? Belki de bu soru, duyguları zayıflık olarak görmeye başladığımız anda başladı. Hep güçlü olmalıyız; duygusal olmak, “hassas” olmak sanki zayıflığın bir göstergesiymiş gibi. Oysa ki, bir insanı derin yapan, hayata anlam katan şeyler duygulardır. Bir aşk acısı, bir veda, ya da bir dostun sıcacık bir gülümsemesi… Bunlar, kalbimizi yaşamın farklı tonlarına açan, derinleştiren anlar değil mi?
Duygusallık kazanacak!
Duygusallık, bir çocuğun ilk adımında gizlidir. Küçük bir canlının ilk kez dünya ile tanışmasına şahit olduğunuzda, o saf mutluluk ve korku karışımını hissetmek kaçınılmazdır. Bazı anlarda bir gülüş, bir bakış ya da bir anı, insanın içini hiç beklemediği bir anda titretir. Zamanla birikir o anlar; hayat biriktikçe, duygular da derinleşir. Duygusallık da tam bu birikimlerden doğar.
Bir insan duygusallığı çoğu zaman kaybettiği şeylerin farkına vararak kazanır. Bir vedada, bir kayıpta, zamansız bir ayrılıkta… Belki bir sonbahar akşamı, yaprakların döküldüğünü izlerken bir anda içimizde derin bir boşluk hissederiz. Bu his, yalnızca doğanın döngüsünden değil, kendi içimizde de bir şeylerin eksildiğini fark ettiğimizden gelir. O eksiklik, insana her şeyin sonsuz olmadığını öğretir. Bu öğretide de duygusallık vardır. Çünkü bir insan, en çok kaybettikçe anlamaya başlar.
Ancak her duygusal anın içinde sadece hüzün yoktur. Duygusallık aynı zamanda umuttur, sevinçtir, coşkudur. Bir dostla paylaşılan kahkahanın yankısında, bir akşamüstü deniz kenarında yürürken hissedilen dinginlikte, birine duyduğunuz sevginin tarif edilemez sıcaklığında… İşte duygusallık bu anların her birini en derinden yaşamakta saklıdır. Duygusal olmak, hayata daha yakından dokunmaktır. İnsanın o dokunuşla değişmesi ve her bir anda biraz daha kendini bulmasıdır.
İnsan yaşlandıkça daha da duygusal hale gelir denir. Çünkü eninde sonunda hepimiz, içimizde bir yerlerde bir boşluk hissetmeye başlayacağız. O boşluğu dolduracak olan ise, ne başarılar, ne maddi kazançlar ne de bir statü. O boşluğu sadece derin hisler, güçlü bağlar ve sahici duygular doldurabilir.
Unutmayalım, bir gün yapay zekâlı robotlar duygularımızı taklit edebilecek, belki daha hızlı ve mükemmel görevler gerçekleştirecekler. Ama hiçbir makine, bir insanın içindeki karmaşayı, o karmaşadan doğan yaratıcı gücü ya da sevmenin, özlemenin, kaybetmenin getirdiği derin hisleri asla yaşayamıyor olacak. Çünkü duygusallık, insan olmanın kalbinde yatan en değerli hazine.
Kendinize bir iyilik yapın. Yaşam koşuşturmasına biraz ara verin ve kalbinizin sesine kulak verin. Duygularınızı kaybetmeden önce onları yeniden bulmanın tam zamanı. Ve unutmayın, insan olmanın en güzel yanı, hissetmektir. Çünkü duygusallık, eninde sonunda kazanacak!
Ömer Köse