Patara Tarihi
Patara’nın arkeolojik buluntularla kesinlik kazanan dip tarihi, ören yerinde ele geçen taş baltalar, Tepecik’te ele geçen seramik buluntular ve bir figürin ile Geç Kalkolitik-Erken/Orta Tunç çağlarına kadar inmiştir. Tepecik katmanlarının kesintisiz kullanım nedeniyle büyük oranda tahrip olması ve kent topografyasında yaşanan radikal değişiklikler (limanın dolması, bataklaşma, gerçek kıyı çizgisine ulaşamama, doğu tepelerden gelen erozyonla alanın yükselmesi vb.), erken buluntuların bozulmamış bir kontekst içinde bugüne ulaşmasını engellemiştir. Yine de kazılar ilerledikçe kentin erken yerleşim dokusunu daha yakından ve kapsamlı biçimde anlamamızı sağlayacak mimari bulgulara ulaşılması kaçınılmazdır. Lykia’nın genelinde MÖ 2. binyıla ait bulguların göreceli az olması; kıyı bölgesinde bu yüzyıllarda yerleşim olmadığı ve neredeyse 1500 yıllık bir ‘Karanlık Dönem’in bulunduğu iddiasını, 2. binyılın bölgeye yönelik zengin yazılı kaynaklarına rağmen gündeme getirmiştir (Kolb 2015). Ancak Patara, Hititlere ait Yalburt Anıtı hiyeroglifleri üzerinde okunan PATAR adıyla ve konumuyla, üstelik de denizaşırı ilişkiler bağlamında, diğer bir deyişle Lykia’nın daha o zamanlarda asal limanı olduğunu göstererek, Bronz Çağı’ndaki varlığını hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak bir açıklıkla ortaya koymuştur. Bu olgularla, Kıyı Lykia’nın erken tarihi, Patara ile yeniden yazılmaktadır.
MÖ 2. binyılın sonlarından itibaren girilen Demir Çağı, Patara’da özellikle Arkaik Dönem ve sonrasında büyük bir yoğunluğa ulaşan buluntularla temsil edilmektedir. Patara’nın bundan sonraki tarihi, Lykia’nın bilinen tarihinden ayrılmaz. Miletli tarihçi Hekataios, “Patara’nın Ksanthos Nehri’nden sonra gelen ve Pataros tarafından kurulmuş, bir Apollon tapınağı ve limanı bulunan bir kent” olduğunu yazar (FGrHist 1F256). Ondan kısa bir süre önce, MÖ 540 civarında Patara da tüm Lykia gibi Pers egemenliğine girmiş olmalıdır. MÖ 5. yüzyılda kentin otonom bir yönetime sahip olduğu, I. Vekhssere (MÖ 450-430/425) ve II. Vekhssere (MÖ 430/20-410/400) tarafından basılan Patara lejantlı sikkelerden anlaşılmaktadır. Özellikle II. Vekhssere’nin sikke basımı da dahil olmak üzere Tlos, Phellos, Ksanthos ile olan ilişkileri, Patara’nın bağımsız ve güçlü bir kent olduğunu ortaya koymaktadır. MÖ 404’te Peloponnesos Savaşları sonrasında bir kez daha gelen Pers egemenliği ve Karia Satraplığı’na bağlanma süreçlerinden sonra MÖ 334/33’te diğer tüm Lykia kentleri gibi Patara da Makedonya kralı Büyük İskender’e boyun eğmek zorunda kalmıştır.
Patara, binlerce yıllık geçmişi ile kıyaslandığında görece kısa olan uykusundan, burayı ziyaret eden araştırmacı gezginler ile uyanmış ve tarihe bu yeniden doğuş, o zamandan bu yana kesintisiz devam etmiştir. R. Pococke, 1745’te yayınladığı gezi izlenimlerinde, bir gemi yolculuğu bağlamında ilk kez Patara’dan söz etmiş; onu “Ksanthos Nehri’nin denize döküldüğü yerin doğusunda ve St. Paul’un Milet’ten Tyre’ye giderken uğradığı kent” olarak tanımlamıştır. Kont A. de Choiseul-Gouffier’in 1782’de yayınlanan Lykia haritası üzerinde de Patara işaretlidir. Ancak Patara’yı ziyaret eden ilk gezgin, şu andaki bilgilerimiz doğrultusunda İngiliz arkeolog ve mimar C. Cockerell’dir (1810/1811). İzleyen süreçte çok sayıda gezgin Patara’yı ziyaret etmeye devam etmişler ve bölgenin en önemli kentlerinden biri olan Patara, onların yazdıklarıyla bilim gündemine taşınmaya başlamıştır. C. Cockerell’den çok kısa bir süre sonra W. Gell, Society of Dilettanti adına ekibiyle Patara’ya gelir (1811) ve kentle ilgili kapsamlı bir tanımlama ve belgeleme çalışması yapar. Yine 1811’de, bu özel yılda, Kaptan F. Beafourt da Lykia sularındadır. Oluşturduğu denizcilik haritasının yanında Beaufourt, kentle ilgili bilgiler de aktarır. 1820’de R. Walpole, 1824’te W. Leake ve 1836’da Ch. Texier Patara’yı ziyaret ederler. Özellikle Ch. Texier, Society of Dilettanti gibi tanımlamalarını kapsamlı çizim çalışmaları ile destekler. 1838 ve 1840’da Patara’ya iki kez gelen Ch. Fellows, gözlemlerini çizimlerle birlikte anlatır. İlgilerini bölgenin coğrafyası, jeolojisi ve hidrografisi üzerine yoğunlaştıran T. A. B. Spratt, E. Forbes ve E. T. Daniell bir günlüğüne geldikleri Patara’dan flora ve fauna bilgileri yanında kalıntılardan da notlar almışlardır. 1881 yılında Patara’ya gelen arkeolog O. Benndorf ve mimar G. Niemann, kentle ilgili o güne kadar yapılan en kapsamlı araştırma ve çizim çalışmasını yaparlar; en önemlisi ise, Patara fotoğraflarının ilk kez çekilmiş olmasıdır. A. Freiherr von Warsberg, 1882 yılında geldiği Patara’yı poetik bir dille anlatır. 1888’de J. Th. Bent ve ekibi de Patara’ya ulaşırlar. O. Benndorf ise, 1892 yılında E. Kalinka ve E. Krickl ile bir kez daha Patara’ya gelecektir. Lykia’da 1894’e kadar kalan E. Kalinka, bölgenin Likçe ve Yunanca epigrafik malzemesini belgeleyerek, bugün bile değerini kaybetmeyen bir çalışmaya imza atar (Titvli Asiae Minoris). Patara’da 1988 yılında Fahri Işık tarafından başlatılan kazılar, halen devam etmektedir.
Patara’nın bu yakın dönem araştırma geçmişinden bir önceki son tarihi aktarım, 1478 yılında Sultan Cem’in babası Fatih Sultan Mehmet’in isteği ile Rhodoslularla görüşmek üzere buraya gelmiş olmasıdır. Kentin bu tarihten önceki “antik” geçmişi ise, bu yayın kapsamında ancak belirli durak noktaları ile anlatılabilecektir.
Kaynak: www.antalya.ktb.gov.tr