Zaman tersine aksaydı nasıl olurdu acaba?
Zaman tersine aksaydı nasıl olurdu acaba? Bir hayal kuralım; hayatı baştan sona yaşamak yerine sondan başa doğru yaşadığımız bir dünya… Yaşlılıktan bebekliğe doğru akıyor zamanın nehri. O nehirde yorgun adımlarla başlayan bir yolculuk, tazelik ve umut dolu bir bebeklikte sona eriyor.
Zaman tersine aksaydı nasıl olurdu acaba?
Düşünsene, her şey geriye doğru akıyor ve yaşlılıkla başlıyoruz. Dizlerimiz titrek, sırtımız eğilmiş, yüzümüzde yılların izleri… Hayatın yükünü çoktan taşımışız, sevdiklerimizi uğurlamışız, acılar ve kayıplarla şekillenmişiz. Her şeyin sonunu biliyor, ama başlangıcını merak ediyoruz. İnsanların gözlerinde bir hüzünle değil, umutla büyüyoruz. Zaman ters aksaydı, belki vedalar daha kolay olurdu; çünkü her vedanın bir merhabası olacağını bilirdik.
Ama her güzel hayal gibi, zamanın tersten akması da kendi içinde bir paradoks yaratırdı. Geleceği bilerek yaşamak ne kadar anlamlı olurdu ki? Belki de bu düzenin böyle olmasının bir sebebi var. Zaman ileri akıyor, çünkü her şeyin bir sebep-sonuç ilişkisi var.
Zaman geri aktıkça, hayatın yükleri omuzlarımızdan bir bir iniyor. Çalışma hayatının stresini bırakıyoruz önce, sonra sorumlulukların azalmasıyla gelen o özgürlük… Gençlik yıllarına geri döndüğümüzde artık telaşsız bir hayat sürüyoruz. Geçmişin deneyimleriyle dolu ama aynı zamanda tazeliğin heyecanını yaşayan bir ruh halindeyiz. Hayallerimiz sınırsız, düşlerimiz cesur… Üstelik bu kez korkusuzuz; çünkü neyin bizi beklediğini çoktan biliyoruz. Sonra o en saf, en kırılgan noktaya ulaşıyoruz: Bebeklik… Kollarımızı dünyaya açtığımız, her şeyin yeni olduğu, sevgiye en muhtaç olduğumuz o zamana…
Hayatı tersten yaşamak, belki de her şeyin değerini daha çok anlamamızı sağlardı. Sevdiklerimizle vedalaştığımızda, onların geri döneceğini bilmenin verdiği teselliyle vedalar daha az acıtırdı belki. Gençliğin ne kadar kıymetli olduğunu, sağlıkla dolu bir bedenin mucizevi bir armağan olduğunu daha iyi anlardık.
Belki de böyle bir hayatın en güzel yanı, her şeyin sonunda bizi bekleyen o huzur olurdu. Bir annenin şefkatli kollarında, sevgiyle sarmalanmış bir bebek olarak bu dünyaya gözlerimizi kapatmak… Hayatın başlangıcıyla sonunun birbiriyle böylesine kucaklaştığı bu tersine hikâye, belki de daha anlamlı bir yaşamın formülünü sunardı bize.
Kim bilir, belki zamanın akışıyla ilgili bu farklı bakış açısı, şu an yaşadığımız hayatın kıymetini daha çok bilmemizi sağlar. Çünkü yönü ne olursa olsun, hayatın her anı bir mucizedir. Ve bu mucize, ancak onu dolu dolu yaşayabilirsek gerçek anlamını bulur.
Ömer Köse