Yazarlar

Çay kırmızı çizgimizdir

Milli içeceğimiz olan çay kırmızı çizgimizdir. Tüm canlıların yaşam kaynağı olan sudan sonra en çok onu severek içeriz. Sizi bilmem ama ben çayı çok severim ve onsuz yapamam. Kim güzel demlenmiş ince belli bir bardakta ikram edilen tavşankanı bir çaya hayır diyebilir ki?

Siz güzel demli çayınızı yudumlarken, Douglas Malloch’un şu güzel şiirini sizinle paylaşmak istiyorum:

“Eğer zirvede çam olamazsan,
Vadide bir çalı ol, ama ol.
Derenin yanındaki en güzel çalı sen ol,
Ağaç olamazsan küçücük bir çalı ol.

Çalı olamazsan, bir parça çimen ol,
Süsle, şenlendir bir yol kenarını.
Balina olamazsan küçücük bir balık ol
Ama göldeki balıkların en kıvrak olanı.
Hepimiz kaptan olamayız, tayfalar da olacak,
Hepimiz için yapacak bir şeyler var dünyada.
Büyük işler de var, küçük işler de,
Yapmamız gereken şey yanı başımızda.

Anayol olamazsan ol bir patika,
Güneş olamazsan, ol bir yıldız,
İster büyük ol, ister küçük,
Her zaman en iyisi ol yalnız.”

Çay kırmızı çizgimizdir

Çay, muhteşem kokusuyla ve kıpkırmızı görüntüsü ile kendisine hayran bırakan muhteşem bir içecektir. Toprak, Ateş, Su ve Hava elementlerinin birleşiminden ortaya çıkan güzel bir demlenmiş çaya kimse hayır demez. Şüphesiz ki çay, yüklenilen anlam ve ifade bakımından en özel içecekler arasında yer almaktadır.

Tavşankanı çay çay olalı, böyle bir hikâye görmemiştir, duymamıştır ve okumamıştır. İnce belli bardakta bulunan güzel demlenmiş bir çaya nice hikâyeler, şiirler ve romanlar yazılır. Ne güzel söylemiş Tolstoy: “Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya biri bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir…”

Bu hikâye, kırmızı çizgimiz olan çayın hikâyesidir…

Tüm yol hikâyelerinin yoldaşı çaydır, çayın yol arkadaşı ince belli bir bardaktır. İnce belli bir bardak, çaya yarenlik yapar ve en çok ince belli bir bardağa çay çok yakışır. Çay demleme içilir azizim, fincanla gelen poşet sallama çaydan çay olmaz, olamaz… Ve çay, en çok da semavere yakışır… İddia ediyorum, odun ateşinde demlenmiş güzel bir semaver çayının tadını hiçbir içecek vermez, veremez…

Çayın, kültürümüzde ve edebiyatımızda önemli bir yeri vardır. Birbirimize çay ikram eder, çay ile keyiflenir, çay ile dertleşir, çay ile muhabbet eder ve çay ile sorunlarımıza çözüm bulmaya çalışırız. Çayı bazen de, duygu ve düşüncelerimizi ifade etmek için kullanırız. Çay, edebiyatımızda da büyük bir öneme sahiptir. Son yıllarda özellikle sosyal medyada “Çay Edebiyatı” paylaşımları sıkça yapılmaktadır. Çay, romanlara, hikâyelere, şiirlere girmiş ve üzerine çok sayıda özlü sözler yazılmıştır. Şair ve yazarlar şiir ve romanlarına duygularını aktarırken çaya, demliğe, çaydanlığa, ince belli bardağa, semavere, çayın rengine ve tadına derin anlam ve ifadeler yüklemişlerdir. Derin anlam ve ifadeler yüklenen çay, görmesini bilene yol haritası ve pusula olmuştur.

Çayın edebiyatı mı  olur? Edebiyatımızın yazar ve şairi Sezai Karakoç’un “Çay” şiirini sizinle paylaşmak istiyorum:

“Baş köşeyi kim aldı, kime verdin?
Bir bardak soğuk su gibidir onlar
Ellerinin uzandığı her masada taş gibi bir çay.
Bizim içtiğimiz çay da çaydır.
Çarpık dudaklı, ezik gözlü allı mavili çaylar
Şehirlerden çok güneş vardır o çaylarda
O çaylar dağları bin parça eder getirir.
Yaşamayı çağıl çağıl getirir.
Dans eden bir kadının ayak bilekleri gibidir onlar
Judy Garland gibi çay, kan gibi çay
O çaylardan su içenlerin gözleri
Benim çay bardağımda senin gözlerin olur
Senin gözlerin sizin çay bardağınızda.”

Hiç düşündünüz mü? Derler ki; “Tarih hayal edenleri değil, hayallerini gerçekleştirenleri yazar…” Hayal edenlerin, hayal kırıklığına uğrayanların veya hayallerini gerçekleştirenlerin yazdıkları tarihle çayın ne gibi bir bağlantısı vardır?

Özetle; Çay Hayattır ve Çay Kırmızı Çizgimizdir.

Ömer KÖSE

 

 

 

Bir Cevap Yazın